22.12.15

beni yine ankara'ya götürsene?



Bir adamı ne kadar çok sevebilirsiniz sorusuna tek bir insanı örnek veririm. Bir adamın olabileceği her şey için onu örnek veririm. Hala da öyle yaparım. Ne bir aşk ne bir arkadaş o benim kalbi güzel kendi güzel adamım.

Ocak'ta bir sene olacak. Onsuz bir sene ne demek anlatamam. Tüm aile ya da onu tanıyan herkes 'öldü' diyor. Bir türlü bunu ben kabullenemiyorum. Yani 'yok' farkındayım. Ama benim geçmiş zaman ekli cümlelerimde olmuyor.

Mezar taşı ve en güzel çıktığı fotoğrafı telefonumun duvar kağıdı olarak duruyor. Odamda fotoğrafı var. Telefon numarasını silmedim duruyor. Hala onun hakkında ölümü konuşamıyorum.

Üstelik bu davranışlarım asla ölümünden sonra olmadı. Yıllardır kanser belasıyla uğraşıyorduk. Telefonumun ekranında hep o vardı. Babalar gününde arardım. Doğum gününde arardım. Herşeyde o benim ilk arayacağım insandı. Onu kırmaktan, üzmekten o kadar korkardım ki 'Giy o terlikleri hastalanacaksın' dediğinde terlik giymekten hoşlanmayan ben, koşa koşa terlik giyerdim. Onu kaybettiğim iki gün de onun o güzel terliklerini giyip gezdim.

Kanseri atlattıktan sonra yeniden tutundu. Biz de tutunduk. Kötü olduğunu söylediler dedim ki 'benim nikah şahidim olacak'. Olmadı. Antalya'dan koşa koşa ona gittim. Diğer kanser hastalarına göre beynine sıçramayan kanser sayesinde beni tanıdı. Çok kötüydü. Bir iki fotoğraf çektim. Onu öyle görmekten nefret ettim. Ertesi gün kendi evime gitmek için aldığım biletlerim vardı. Sadece daha rahat nefes alsın diye hastaneye götürdük. Saat bir de bitti herşey... Ya da herşey yeni başladı. O dünyalardan çok sevdiğim adamın ölümünü kendi çocuklarına da kendi aileme de ben haber verdim.

Oysa daha Ankara'ya gitmeden iki gün önce ev arkadaşıma demiştim ki rüyamda ölüyordu. Ve bu haberi herkese ben veriyordum. Bir ölümlü rüyam daha çıktı. Birde derler ki; rüyada ölü görmek ömrü uzatır.

Bir sene olacak daha geçen ay kendimi kaybedene kadar içip ağladım. O ana kadar hep bir sınırda bırakmıştım. Bir kere çok ağladım, onun soğuk tabutuna sarıldığımda ve bir kez daha ağladım Aralık ayında bir rakıda balık olduğumda.

İçimde her geçen gün büyüyor. Bana Ankara'yı sevdiren adam beni Ankara'dan nefret ettirdi. Çünkü koşa koşa kendi evimden önce gittiğim evde beni 'Pamuk' diye kimse karşılamayacak.

Şimdi küçücük bir şey de çok çabuk kırılabiliyorum. Hayat hem devam etmiyor. Hem de ölüm eskisi kadar korkutmuyor. Yanına giderim de yine 'Pamuk gelmiş' diye karşılar beni diyorum. Tabi korkutan kısım şu ki; o cennette olabilecek kadar güzel bir adamdı ve ben onun yeğeni sıfatına layık olmayacak biriyim.

Tam diyorum ki unutuyor muyum? Çok korkuyorum çünkü onu unutmaktan. Sonra telefonumu şaka yapmak için alan arkadaşlarıma deli gibi sinirleniyorum. Çünkü onun son anının olduğu bir kare fotoğrafım var o telefonda. Kırıyorum insanların kalplerini.. Halbuki sadece şaka yapmak istemişlerdi. Ağlamaktan nefret eden vicdansız kız gitti. İşyerinde deli gibi ağlamak istedim. Gözlerim kızardı. Telefonumu verdiler. Kalbimin amansız çırpınışlarıyla açtım o son halini... Bir hastane yatağında bir deri bir kemik kalışı. Yüzünün o yandan halini. İçimdeki ses 'Sadece şaka' dedi ama ben fotoğrafa bir şey olacak diye korktum. Günlerdir sağ tarafım uyuşuyordu. O andan sonra daha fazla uyuşmaya başladı. Altı saat boyunca şakayı yapan arkadaşlarımın suratına bakmadım. Hala düşündükçe sinirleniyorum. Sonra diyorum ki; Sadece şaka... Ama kötü bir şaka...

Unutmak için bir şey yapmıyorum. Aksine unutmamak istiyorum ama onun bendeki yerini korurken kalp kırıyorum. Bak yine onun pamuk yeğeni olamadım. Çünkü benim mükemmel adamım kimsenin kalbini kırmaz. Ben söz konusu o, olunca kırarım. Öyle bir kırarım ki yerle bir ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder